FAHRİ AKÇAKOCA'NIN HAYAT HİKAYESİ

"1894 yılında Denizli Merkez Hallaçlar Köyü'nde doğdu. Babasının adı Mehmet, annesinin adı is Huriye'dir. Çopuroğlu lakabı ile tanınan varlıklı bir ailenin en büyük oğludur. Denizli Merkez İlçe (1271), Değirmenönü Mahallesi, Cilt No 5, Hane No 5 olarak nüfusa kayıtlıdır.

Boyu 1.80 cm'nin üzerinde, sarışın, mavi gözlü idi. Çocukluğu, Denizli'nin Değirmenönü Mahallesi'nde Lise Caddesi'ndeki konak yavrusu gibi büyük bir evde geçti. Babası Denizli'de ticaretle uğraştığı için Fahri'nin yüksek tahsil yapmayıp yanında çalışmasını istiyordu. Okumayı çok seven Fahri babasının sözünü dinlemeyip Edirne Yüksek Öğretmen Okulu'na kaydını yaptırdı. Öğrenimi boyunca babası ile dargın olduğu için annesinin yardımı ile okudu.

Okul biter bitmez 1. Dünya Savaşı başladı. Topçu Yedek Subayı olarak orduya katıldı. Güneydoğu'da Fransızlarla çarpıştı. Yemen çöllerinde birliği ile kahramanca dövüştü. Çölde aç kaldı, dikenleri kaynatıp acı suyunu çıkardıktan sonra haşlanmış dikenlerle karnını doyurdu. Bu arada birliği ile Hac farizesini yerine getirdi. Birliği ile esir düşüp Mısır'a gönderildi. Okuma aşkı hep devam etti. Fırsat buldukça okudu. Esir hayatında boş durmayıp Fransızca'sını ilerletti. Müziğe karşı büyük ilgisi vardı. Yine çalışıp didinip mandolin ve saz çalmayı öğrendi. Esaret hayatı bitip Denizli'ye döndüğünde babası oğlunu büyük bir sevinçle karşıladı. Esasen ailesi ile bağlantısını hiç koparmamış, fırsat buldukça yazmıştı. Ne yazık ki memleketine döndüğünde annesinin ölüm haberi ile karşılaştı. Babası bir sene oğlundan annesinin ölümünü saklamıştı.

Kurtuluş Savaşı'nda üsteğmen olan Fahri'yi İsmet İnönü'nün ordusunda savaşırken görüyoruz. Bu ara istihbarat subayı olarak Yunan saflarına sızdı. Kıymetli bilgileri alıp ordumuza gönderdi. Rodos Adası'nda Türk köylüsü kılığında topladığı son istihbaratından sonra Yunanlılar tarafında yakalandı. Çok işkence gördü. Tam öldürüleceği sırada kaçarak Türk Ordusu'na katıldı. Sakarya Savaşı sırasında yaptığı hizmetler ve başarılar yüzünden kendisine "Akçakoca" adı verildi. Bundan sonra Fahri Akçakoca adı ile anıldı ve madalya ile ödüllendirildi. Yunanlıları denize döken ordumuzla İzmir'e girdi.

Bir ara Denizli'ye babasının yanına gitti. Babasının ölümünden sonra İzmir'e döndü. İzmir eşrafından Yemişçi Halil Efendi'nin kızı İdiye Hanım'la 1923 yılında evlendi. Eşi ile bir müddet İzmir'de oturduktan sonra Denizli'ye yerleşti. Serbest hayata atıldı. İşini ilerletti. Birçok dernekte faal görevler aldı. Çocuk Esirgeme Müdürlüğü'nde çalıştı. Denizli'ye ilk sinemanın gelmesine önayak oldu. Denizli Halkevi Resiliği'ne seçildi. Çok çalışkandı. Halkevi'nde tiyatro kolu kurdu. Kendisi de oyunlarda rol aldı. Kazalarda temsiller verdirtti. Spor dallarında yarışmalar düzenlendi. İyi giyinmeyi, gezmeyi çok severdi. Kolalı yakalı gömlekler giyer, devamlı kravat takar, isminin baş harflerini taşıyan gümüş saplı bastonla kıyafetini tamamlardı. İlk radyo Denizli'ye, Halkevi'ne ve kendi evine geldi. Halka radyoyu dinletmek için balkona bir hoparlör koydurtmuştu. Evin önü ve içi dinleyicilerle dolar taşardı. Doğaya çok düşkündü. Bu yüzden Çamlık'a yakın bir yerde büyük bir arazi aldı. Bağ yetiştirdi. Bitkilere aşı yapmayı öğrendi. Kendisi ve yanında tuttuğu aşıcıları ile hafta sonları dağ taş dolaşarak ağaçları aşılar, bunlar meyve vermeye başlayınca mutlu olurdu. Eski Kabristan'da günlerce çalışarak hem bitkileri aşılar hem de eski yazılı mezar taşlarını okur, incelerdi. Evinin geniş bahçesini güllük gülistanlık yapmış, çeşitli meyveler yetiştirmişti. Eşi göğüs kanserine yakalanıp vefat edince dört çocuğuyla başbaşa kaldı. 12.04.1946'da ikinci evliliğini Canan Hanım'la yaptı. Gülleri çok sevdiği için çocuklarına güllü isimler takmıştı. Çocukları: Gültekin (20.03.1925 - 19.02.2005), Gülten (09.04.1927 - 14.10.2017), Bingül (13.09.1932 - 03.11.1981), Özgül (24.11.1937 - 02.08.2010). Her gün bir gül koparıp yakasına takardı.

Soyadı Kanunu çıkınca "Akça" soyadını aldı. Artık "Akça Bey" diye anılıyordu. Geniş arkadaş grubu vardı. Arkadaşları "Aga Bey" diye de hitap ederlerdi.

Çocuklarına ağaç sevgisini aşılamak için kendi isimlerini verdikleri ağaçları elleri ile diktirir, bunların bakımlarını üstlendirirdi. Lise Caddesi'ndeki dükkanında giyim, müzik aletleri ve kitap satardı. Daima okur ve okuturdu. Çocuklarına da okuma zevkini aşılamıştı.

1936 yılında Denizli'den 6. Dönem CHP milletvekili seçildi. Bir devre Meclis'e ve ülkesine yararlı olmaya çalıştı. Gümrük ve Tekel Komisyonu'nda görev aldı. Bu arada Denizli tarihi ve Pamukkale'nin tanıtımı ile çok uğraştı. Denizli Turizm Cemiyeti Başkanlığı'nı üstlendi. Pamukkale günleri düzenledi. Haftanın belirli günleri Hieropolis ve Laodikya harabelerine gider, inceleme yapardı. Yerli ve yabancı kaynakları araştırır, yazacağı kitapları hazırlardı. Bugün eserleri Denizli tarihine kaynak oluşturmaktadır.

İlk kitabı "Öztürk Adları" çıktığında çok mutlu olmuştur. "Denizli'de Köy Düğünleri ve Zeybek Oyunları" basılan ikinci kitabıdır. Bu kitabında Denizli yöresinin anonim halk edebiyatını, müziğini, geleneklerini incelemiş, derlediği notalar daha sonra TRT sanatçısı Sn. Özay Gönlüm tarafından okunmuştur. Üçüncü kitabı "Pamukkale Suları"nda Pamukkale üzerine yaptığı araştırmaları yayınlamıştır. Dördüncü kitabı "Laodikya", beşincisi "Küçük Denizli Tarihi"dir. Eski Denizli'nin tarihçesi bu kitaplarda anlatılmıştır. Bunlar daha sonraki araştırmacılarca kaynak olarak kullanılmıştır.

 Ayrıca:
1. Denizli Vilayeti'nde Dokumacılık.

2. Harekat-ı Milliye'de Denizli ve Denizli Vakası.

3. Çürüksu Vadisi'nde Ölmüş Şehirler üzerinde çalışmalar yapmış fakat tamamlayamamıştır.
Fahri Akçakoca Akça, görüldüğü gibi kendisini araştırmaya ve memleketine adamış, zamanından ileride olan, Denizli'ye ilkleri getirmiş olan bir aydınımızdır.

26 Eylül 1955'te 60 yaşında vefat etmiştir."

Gülten Türköz

(Kızı)



Yazdır

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin



  Beğen | 0  kişi beğendi